2 Ağustos 2010 Pazartesi

Ben masumum...

Arkadaş tembelliğin de bir haddi olur değil mi ?

Değil, olmaz, olamaz..

O kutsal kavram tembellik ise asla ve kata haddi hududu olmaz...

Bu bir motto değildir.. Sadece her zaman işleyen sinsi ve değişmez bir kuraldır..

Kavramın değişmezliği benim blog maceramın başlangıç bölümünde tıkır tıkır işledi, gelişme bölümünde de kuvvetle muhtemel işleyecek... Sonuç bölümüne ilişkin olarak bir şey düşünemiyor olmam ise sanırım şaşırtıcı olmayacaktır..

Her neyse..

Aslında her şey sanırım Esra’nın Mina Sofiya nın 263. bezini değiştirdikten sonra aniden “ yazmam geldi gız annem “ moduna girmesi ile başladı.. Sanırım demem olayın bu bölümüne ilişkin tahmin yürütmemden kaynaklanıyor..

Esra benim kıdemli ve dahi kademeli yakın silah arkadaşım.. Kadim dostum.. Süre vermeyeceğim, yaş konusu belli bir aşamadan sonra yıpratıcı olabiliyor.. Ehem neyse.. Kendisi aynı zamanda uzunca bir süre yazı işleri müdürlüğümü de yapmış bu konuda üzerimde hayli emeği olan bir kişidir..

Evet tahminime göre, bir gün Esra aniden yazmaya karar verir.. Diğer özelliklerinin yanı sıra her türlü bilişim, iletişim, post güncel gelişimler ile onların sonucu marifetli ve pahalı edevatlarının yüksek uzmanı Bahadır ( kendisi Esra nın eşi ve aynı zamanda sıkı kankam olur ama bu bölümü kısa tutalım Esra bozuluyor ) tarafından bu blog sitesine kanalize edilir.. O da oturup yazılarını yazmaya başlar..

İyi de ne var bunda denilebilir..

Ben de “ ooooooofff offf “ diye cevap verebilirim..

Oturun işte paşa paşa, karı koca “ hart to hart “ ( 80 lerin nostalcik dizi karakterleri şeysi ) tadında yazın blogunuzu tıkır mıkır dimi.. Olmaz..

Konu bundan sonra bir süre tek yönlü mail trafiği şeklinde cereyan eder.. Önce “ blogumu okudun “ mu ile başlayıp, devamında “ baksana bi kardeşim “ ler ile devam eden ve finalinde de “ hemen bloga üye ol “ ile tamamlanır bu kreşendo.. Arada kankanın suzinaktan geçtiği blogun faziletleri tadında değdirmeleri konunun parasız eki olur..

Neticede Wagner operası tadında tacize endeskli “ sıkıysa olma “ motivasyonu bende bir gün “ tamam len nerede bu zıkkım olalım da bitsin bu iş, blogunu satayım “ şeklinde tepkimeye neden olur.. Eyleme geçerim, arar bulurum siteyi ve mecrayı keşfe başlarım..

Fakat sitenin 70 model komanesliği tutar direnişe geçer.. Der ki git g.mail den mail hesabı aç gel.. Daha doğrusu öyle demiyormuş da ben öyle anlıyormuşum.. Bahadır öyle diyor.. Neyse ben “ daha işin başında papas olmayalım elalemin sitesi ile alalım mailini “ derim kendime ve gmail e gider “ abi bi mail hesabı şey edecektik “ babında taleplerimi sunarım..

G-mail denyosu ise burnundan kıl aldırmaz.. Yok adını bir daha yaz, doğum tarihin ne, bak bakalım bu kutudaki eciş bücüş şeyleri doğru okuyup kutuya yazabiliyor musun larla ömrümü çürütmeye başlar..

Mübarek sanki ( rahmetli ) fabrikatör Hulusi Kentmen, mail hesabı onun biricik guccuk hamfendü kızı, biz de kıza talip olan henüz fakir ve onurlu, bursla teknik üniversiteyi birincilikle bitirip alamanya da master yapıp gelmiş müyendis genciz..

Nuh der peygamber demez g-mail denen mendebur adresi vermez.. Ben de sonunda bıkarım ve “ lanet olsun bloguna da g-maili ne de “ deyip yandaki fabrika sahibinin hafif yollu kaşar kızına ( aslında bu kız daha güzeldir ) meyletmek üzere kapıyı çarpar çıkarım.. Aslanlar gibi gidip strateji oyunlarımı keyifle oynamaya başlarım..

Aradan zaman geçer ve tam “ yemişim blogunu unutuldu gitti işte “ diye sevinirken, bir gece yolumuz Esralara düşer.. Yeğenleri severiz, doğum günü pastalarına yumuluruz, memleket ahvaline ilişkin ileri geri ahkamlar keseriz.. Tam eh artık bize müsaade kıvamına geliriz ve o sırada aniden blog konusu açılır..

Kesinlikle önceden planlanmış olduğunu düşündüğüm senaryo sahneye konulur.. Esra dudak kenarından blog ne oldu der.. Ben “ ya başlarım bloguna bi mail hesabı bile açılmıyor bozuk kızım o blog “ diye sıyırma manevrası yapmaya çalışırken kanka; “ yok ya üstte bişi var ona tıkla anında alıyorsun adresi nesi zor bunun “ şeklinde kanatlardan taarruzunu başlatır..

Kafadan süratle durumu değerlendirip kapatma manevrasına girişirim.. “ Yok be kanku çok zor neyse ben yarın bakarım bi daha “ derim.. Kanka yüzünde hain bir gülümseme ile " ama gerçekten çok kolay der " .. Tepem atar " ne kolayı yav açmıyor işte " derim.. O da “ ya kendi mailinden git sende şart değil ki g-mail “ der.. Kendin kaşındın kanku derim içimden ve “ ya madem öyle kolay, aç şimdi sen blogu ben de yazayım sonra “ derim.. İçimden de “ Oğlum benim bildiğim Bahadır yarım tepsi tatlıyı gövdeye indirdikten sonra hayatta kalkıp makineyi alıp, açıp, o acaip işkenceyle uğraşmaz “ şeklinde ince hesaplar yaparken, karı kocanın yüzünde hain senkronize gülümsemeler peydahlanır ve ben düştüğüm acımasız tuzağı fark ederim..

Kader ağlarını iki ters bi düz örmüş ve iş işten geçmiştir..

Kanku insanı delirten bir sakinlikte gider içerden i-mac bişi getirir açar.. Mail adresimi falan alır bişiler yapar ve bir iki dakka içinde blog hesabımı açar..

“ Eh artık yazarsın ” der kanku..

Sırıtmalar full senkronize ve asap bozucu olup taammüden işledikleri cürümden aldıkları keyifli haz had safhadadır..

Kuyruğum bacak aramda tısır tısır eve dönerim..

Ama kadim ve seksen kere kutsal tembellik kuralı da işler bir yandan, bir iki ay geçer..
Ve bir gece oturur bu satırları yazmaya başlarım..

İçinde düşürüldüğüm Blog işinde Allah bana kuvvet, okuma şansızlığına uğrayanlara da sabır versin..

Ama şimdiden olur da şans eseri yazdıklarımı okuyup ızdırap çekeceklere de uyarım şudur; Ben masumum.. Bu işin sorumluları Esra&Bahadır şebekesidir..

Allah onları affetsin..

Dibinin notu 1 : Aradan öyle uzun zaman geçmiş ki sitenin nasıl kullanıldığını da unutmuşum.. Sanırım bu yazıyı da Bahadır asacak..

Dibinin notu 2 : Vallaha da becerdim billaha da becerdim..Kanku astım be ..